30 Aralık 2019 Pazartesi

MUTLULUĞUN RESMİ, AHLAT KÜLTÜR SANAT VE ÇEVRE VAKFI, İlhami NALBANTOĞLU

MUTLULUĞUN RESMİ
Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin? 
İşin kolayına kaçmadan ama 
Gül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil. 
Ne de ak örtüde elmaların, 
Ne de akvaryumda su kabarcıklarının arasında dolanan kırmızı balığınkini.
Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?
Nazım  Hikmet
Iki Aralık 2019 Pazartesi günüydü. Her zaman olduğu gibi, kahvaltımı yaptıktan sonra evden çıkıp Kızılay’daki işyerime gitmek üzere 4,5 kilometrelik yolu yürümeye koyuldum. Kafamdaki binbir türlü sorunu bu bir saatlik bir yürüme sürecinde tek tek değerlendirerek bir planlama yapmayı düşünüyordum.
      Hem 2019 yılı bitiyordu,  geride kalan 11 aylık sürecin, iyisiyle kötüsüyle bir değerlendirmesini yapmak gerekiyordu. Ayrıca 2019 yılının son ayı olan Aralık ayının ilk iş gününde önümüzdeki günlerin çok iyi değerlendirilebilmesi için neler yapılabileceğinin bir muhasebesini yapmak istiyordum. Yol boyunca bunları düşünecek, kendimce bazı planlamalar yapacaktım.
      Tam yola çıkmıştım ki, telefonumun çaldığını duydum, cebimden çıkarıncaya kadar, çok çalmış olmalı ki kapandı. Numaraya baktım, çok değişik geldi bana. Son zamanlarda telefon dolandırıcıları sık sık arar olmuşlardı. Onlardan biri olabilir mi diye aklımdan geçirdim. Fakat onlara alışmıştım, onlar beni dolandırmaya çalışırken ben onlarla alay etme deneyimi kazanmıştım artık. Açtıklarına pişman ediyordum onları, karşılarında kandırabilecekleri biri olmadığını anlayınca “şak” diye kapatıyorlardı.
      Bir yandan da merak ediyordum, ya gerçekten önemli bir telefon olursa… Kafamdaki karmaşık sorunlardan bir an uzaklaşabilir miyim düşüncesiyle,  arayan numaranın üzerine hafifçe dokundum.  Hemen açıldı, gür bir ses:
      -Alo!.. İlhami sen misin?
      -Evet, benim, buyurun.
      -Ben Mümtaz.
      Mümtaz Bayazıtoğlu. 20 Temmuz 1974 tarihinde Kıbrıs Barış Harekatı sırasında Trakya’da Yunan Cephesi’nde  olası Yunan saldırısına karşı  Vatanımızı birlikte  savunduğumuz Üsteğmen. 
      Tam 46 yıl oldu, birbirimizi unutmadık.  Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde uzun süre başarılı hizmetlerin altına imzasını attı.
      O şimdi Emekli Albay olarak ülkenin sorunları ile ilgili olarak değişik yayın organlarında güncel  konularda yazılar yazan, kitaplar çıkaran bir Yazar. Yaşamını çok sevdiği Karadeniz Bölgesi’nde  sürdürüyor.
      -Günaydın, Komutanım, nasılsınız?
      Soruma yanıt vermeden konuya doğrudan hızlı bir giriş yaptı.
      -İlhami, Cumartesi günü akşamı, beni  şiddetli bir öksürük tuttu. Bir türlü yakamı bırakmıyor. Ne yaptımsa kurtulamadım. Geceyi zor geçirdim, ertesi gün de Pazar olduğu için doktoruma ulaşamadım. Bilgisayarımda gelen iletilere bakarak oyalanmaya çalışıyordum. Bu arada  Ahlat Gazetesi’nin yeni sayısı gelmişti, onu okumaya başladım.
      Sağlık sayfasında “Öksürük” ile ilgili bir yazı vardı, okudum, önerilen karışımı aynen yaptım. Öksürüğüm anında geçti. Onun için kalkar kakmaz seni arıyorum. Teşekkür etmek için.
      Ne diyeceğimi şaşırdım, bir an benimle dalga mı geçiyor, ya da şaka mı yapıyor diye düşündüm. Kendimi çabuk toparladım, kahkahayı patlattım.
      -Komutanım, demek ki yazdıklarımız okunuyormuş, buna sevindim. Ayrıca yazdıklarımız işe de yarıyormuş. Ne mutlu bize. Teşekkür edip, sağlık dileklerimi belirtip, telefonu kapattım.
      Yüzümdeki gergin ifade yerini  gülümseme ile değiştirdi. Adımlarım daha sağlam yere basmaya başladı. Kafamdaki bin bir düşünce yerini mutluluğa, umuda bıraktı. Eve döndüğümde “Öksürük” ile ilgili yazıya yeniden baktım. Burada altını çizdiğim ifadelerin gerçekle örtüşmesi içimi ısıttı.
ÖKSÜRÜK
      Boğazınızda gıcıklanma varsa, hasta olacağınızı hissediyorsanız, bir fincan sıcak suya:
2 Yemek kaşığı bal, 2 yemek kaşığı sirke, bir tutam tarçın, 2 yemek kaşığı limon suyu koyup karıştırın.
Bunu içtikten bir saat sonra şikayetleriniz geçer.
      Değerli okuyucularımız, sizler için pratik bilgiler sunduk. Bunların çoğunu siz zaten biliyorsunuz.
      Bir bilmeyene sesimizi duyurabilirsek bile bu bizi mutlu eder.
      Sağlık var oluşumuzun en önemli unsurudur. Sağlıklı olmalıyız ki toplumuza yararlı olabilelim.
      Sağlıkla ve saygıyla kalınız…
Abidin Dino
      Düşündüm, hani Nazım Hikmet, arkadaşı ünlü ressamımız Abidin Dino’ya Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin? diye  sormuş ya!.. Peki!.. Ya benim mutluluğumun, benim mutluluğumun resmi yapılabilir mi? 
      Aynen Abidin Dino’nun Nazım Hikmet’e verdiği yanıtta belirttiği  gibi ben de yapılamayacağını anladım.
      Zaten Abidin Dino da Nazım Hikmet’in dediğini yapmamış ki.  Yıllarca herkes,  bir piyasa ressamı olan Dianne Dengel’in yaptığı çatısından su damlayan evin aile bireylerinin rüyalarındaki gülümser halini  gösteren  bir tabloyu Abidin Dino’nun yaptığını zannetmiş.
      Abidin Dino, bunu bildiği için Nazım Hikmet’e bu şiiri ile yanıt vermiş.
      Kokusu buram buram tüten
      Limanda simit satan çocuklar
      Martıların telaşı bambaşka
      İşçiler gözler yolunu.
      İnebilseydin o vapurdan
      Ayağında Varna’nın tozu
      Yüreğinde ince bir sızı.
      Mavi gözlerinde yanıp tutuşan
      Hasretle kucaklayabilseydim
      Seninle, bir daha.
      Davullar çalsa, zurnalar söyleseydi
      Bağrımıza bassaydık seni Nazım,
      Yapardım mutluluğun resmini
      Başında delikanlı şapkan,
      Kolların sıvalı, kavgaya hazır
      Bahriyeli adımlarla düşüp yola
      Gidebilseydik meserret kahvesine,
      İlk karşılaştığımız yere
      Ve bir acı kahvemi içseydin.
      Anlatsaydık
      O günlerden, geçmişten, gelecekten,
      Ne, günler biterdi,
      Ne geceler…
      Dinerdi tüm acılar seninle
      Bir düş olurdu ayrılığımız,
      Anılarda kalan.
      Ve dolaşsaydık Türkiye’yi
      Bir baştan bir başa.
      Yattığımız yerler müze olmuş,
      Sürgün şehirler cennet.
      İşte o zaman Nazım,
      Yapardım mutluluğun resmini
      Buna da ne tual yeterdi;
      Ne boya…
      02 Aralık 2019 günü yaşadığım bu mutlu tablo ile Ankara’nın sokaklarında anın tadını çıkarıyordum. Ankara’nın en kalabalık yerlerinden Sakarya Caddesi üzerinde  Ankara eski Valisi ve bir dönem Emniyet Genel Müdürlüğü görevinde bulunan Saffet Arıkan Bedük ile uzaktan göz göze geldik.
      Saffet Arıkan Bedük,  80’li yılların başında Özal Hükümeti tarafından Başbakanlık Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğü görevine atanmıştı. Bitlis kökenli olup, Siirt doğumluydu.
   
Özal döneminde göreve gelmiş olmasına karşın darbe Hükümeti tarafından görevinden alınmamıştı.
      Bu makamda uzun süre görev yaptıktan sonra Özal Hükümeti’nin kurulmasıyla bir süre Ankara Valiliği, Antalya Valiliği görevlerinde bulunmuş, ardından da Emniyet Genel Müdürlüğü görevine getirilmişti.
      Başbakanlık Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğü görevinde bulunmuş olması nedeniyle mevzuat bilgisi ve donanımı yüksek düzeydeydi. Bu avantajıyla Emniyet Genel Müdürlüğü’nün çözülemeyen bir çok sorununu kısa sürede sonuçlandırmış camiada büyük bir saygınlık ve itibar kazanmıştı.
      Son dönemlerde  Ankara’da Vali ve Kaymakamların üyesi olduğu “İdareciler Derneği’nin Başkanlığını yürütüyor. Bu Derneğe de bazı yenilikler getirdiği biliniyor.
      Kısa Kıssa Öyküler III kitabımda yer alan “Hasan Celal Güzel” başlıklı bölümde adı sıklıkla geçiyordu. Bir gün “Anadolu Kulübü”nde karşılaştığımızda kendisine kitapta adından bahsedeceğimi söylemiş, iznini almıştım.
      Bu nedenle kitap çıktıktan sonra bizzat kendisine götürerek, adının geçtiği bölümle ilgili görüşlerini, varsa eleştirilerini belirtmesini rica etmiştim. Bu nedenle sonucu merakla bekliyordum.
      Beni gördüğünde gözlerinin içi parladı. Birlikte olduğu guruptan ayrılarak hızla bana doğru ilerledi ve peş peşe bana  övgü dolu sözler sıraladı.   Ben bir anlam veremedim ama, belli ki  bir memnuniyetin sonucuydu. Ancak kitaptan hiç söz etmiyordu. Bu durum da benim merakımı artırıyordu.
      Konuşmama fırsat vermiyordu, araya girerek “Kitabı Okudunuz mu?” diye sorabildim ancak. Yanıtı kısaydı, “Okudum”la yetindi.
       Bu yanıt benim için yeterli değildi kuşkusuz, ikinci soruyu yönelttim, “Eleştiriniz yok mu?”  gene kısa yanıtlayıp, ayrıldığı guruba yetişmek için adımlarını hızlandırdı.
      Uzaklaşırken geriye doğru şöyle sesleniyordu: “Hayır, eleştiri yok, her şey çok güzel olmuş, eline sağlık, sana sağlıklı günler diliyorum.”
      02 Aralık 2019 günü başlangıcı ve bitişiyle benim için özel, güzel ve mutlu bir gün olmuştu.