MUTLULUĞUN RESMİ
Sen mutluluğun
resmini yapabilir misin Abidin?
İşin kolayına kaçmadan ama
Gül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil.
Ne de ak örtüde elmaların,
Ne de akvaryumda su kabarcıklarının arasında dolanan kırmızı balığınkini.
Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?
İşin kolayına kaçmadan ama
Gül yanaklı bebesini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil.
Ne de ak örtüde elmaların,
Ne de akvaryumda su kabarcıklarının arasında dolanan kırmızı balığınkini.
Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?
Nazım Hikmet |
Iki Aralık 2019 Pazartesi günüydü. Her zaman olduğu gibi, kahvaltımı yaptıktan
sonra evden çıkıp Kızılay’daki işyerime gitmek üzere 4,5 kilometrelik yolu
yürümeye koyuldum. Kafamdaki binbir türlü sorunu bu bir saatlik bir yürüme
sürecinde tek tek değerlendirerek bir planlama yapmayı düşünüyordum.
Hem 2019 yılı bitiyordu, geride kalan 11 aylık sürecin, iyisiyle
kötüsüyle bir değerlendirmesini yapmak gerekiyordu. Ayrıca 2019 yılının son ayı
olan Aralık ayının ilk iş gününde önümüzdeki günlerin çok iyi
değerlendirilebilmesi için neler yapılabileceğinin bir muhasebesini yapmak istiyordum.
Yol boyunca bunları düşünecek, kendimce bazı planlamalar yapacaktım.
Tam yola çıkmıştım ki, telefonumun
çaldığını duydum, cebimden çıkarıncaya kadar, çok çalmış olmalı ki kapandı.
Numaraya baktım, çok değişik geldi bana. Son zamanlarda telefon dolandırıcıları
sık sık arar olmuşlardı. Onlardan biri olabilir mi diye aklımdan geçirdim.
Fakat onlara alışmıştım, onlar beni dolandırmaya çalışırken ben onlarla alay
etme deneyimi kazanmıştım artık. Açtıklarına pişman ediyordum onları,
karşılarında kandırabilecekleri biri olmadığını anlayınca “şak” diye
kapatıyorlardı.
Bir yandan da merak ediyordum, ya
gerçekten önemli bir telefon olursa… Kafamdaki karmaşık sorunlardan bir an
uzaklaşabilir miyim düşüncesiyle, arayan
numaranın üzerine hafifçe dokundum.
Hemen açıldı, gür bir ses:
-Alo!.. İlhami sen misin?
-Evet, benim, buyurun.
-Ben Mümtaz.
Mümtaz Bayazıtoğlu. 20 Temmuz 1974
tarihinde Kıbrıs Barış Harekatı sırasında Trakya’da Yunan Cephesi’nde olası Yunan saldırısına karşı Vatanımızı birlikte savunduğumuz Üsteğmen.
Tam 46 yıl oldu, birbirimizi
unutmadık. Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti’nde uzun süre başarılı hizmetlerin altına imzasını attı.
O şimdi Emekli Albay olarak ülkenin
sorunları ile ilgili olarak değişik yayın organlarında güncel konularda yazılar yazan, kitaplar çıkaran bir
Yazar. Yaşamını çok sevdiği Karadeniz Bölgesi’nde sürdürüyor.
-Günaydın, Komutanım, nasılsınız?
-İlhami, Cumartesi günü akşamı, beni şiddetli bir öksürük tuttu. Bir türlü yakamı
bırakmıyor. Ne yaptımsa kurtulamadım. Geceyi zor geçirdim, ertesi gün de Pazar
olduğu için doktoruma ulaşamadım. Bilgisayarımda gelen iletilere bakarak
oyalanmaya çalışıyordum. Bu arada Ahlat
Gazetesi’nin yeni sayısı gelmişti, onu okumaya başladım.
Sağlık sayfasında “Öksürük” ile
ilgili bir yazı vardı, okudum, önerilen karışımı aynen yaptım. Öksürüğüm anında
geçti. Onun için kalkar kakmaz seni arıyorum. Teşekkür etmek için.
Ne diyeceğimi şaşırdım, bir an benimle
dalga mı geçiyor, ya da şaka mı yapıyor diye düşündüm. Kendimi çabuk
toparladım, kahkahayı patlattım.
-Komutanım, demek ki yazdıklarımız
okunuyormuş, buna sevindim. Ayrıca yazdıklarımız işe de yarıyormuş. Ne mutlu
bize. Teşekkür edip, sağlık dileklerimi belirtip, telefonu kapattım.
Yüzümdeki gergin ifade yerini gülümseme ile değiştirdi. Adımlarım daha
sağlam yere basmaya başladı. Kafamdaki bin bir düşünce yerini mutluluğa, umuda
bıraktı. Eve döndüğümde “Öksürük” ile ilgili yazıya yeniden baktım.
Burada altını çizdiğim ifadelerin gerçekle örtüşmesi içimi ısıttı.
ÖKSÜRÜK
Boğazınızda gıcıklanma varsa, hasta
olacağınızı hissediyorsanız, bir fincan sıcak suya:
2 Yemek kaşığı bal, 2 yemek
kaşığı sirke, bir tutam tarçın, 2 yemek kaşığı limon suyu koyup karıştırın.
Bunu içtikten bir saat sonra
şikayetleriniz geçer.
Değerli okuyucularımız, sizler için
pratik bilgiler sunduk. Bunların çoğunu siz zaten biliyorsunuz.
Bir bilmeyene
sesimizi duyurabilirsek bile bu bizi mutlu eder.
Sağlık var oluşumuzun en önemli
unsurudur. Sağlıklı olmalıyız ki toplumuza yararlı olabilelim.
Sağlıkla ve saygıyla kalınız…
Abidin Dino |
Düşündüm, hani Nazım Hikmet, arkadaşı ünlü
ressamımız Abidin Dino’ya “Sen
mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?” diye sormuş ya!.. Peki!.. Ya benim mutluluğumun,
benim mutluluğumun resmi yapılabilir mi?
Aynen
Abidin Dino’nun Nazım Hikmet’e verdiği yanıtta belirttiği gibi ben de yapılamayacağını anladım.
Zaten Abidin Dino da Nazım Hikmet’in
dediğini yapmamış ki. Yıllarca
herkes, bir piyasa ressamı olan Dianne Dengel’in yaptığı çatısından su damlayan evin
aile bireylerinin rüyalarındaki gülümser halini
gösteren bir tabloyu Abidin
Dino’nun yaptığını zannetmiş.
Abidin Dino, bunu bildiği için Nazım
Hikmet’e bu şiiri ile yanıt vermiş.
Kokusu buram buram tüten
Limanda simit satan çocuklar
Martıların telaşı bambaşka
İşçiler gözler yolunu.
İnebilseydin o vapurdan
Limanda simit satan çocuklar
Martıların telaşı bambaşka
İşçiler gözler yolunu.
İnebilseydin o vapurdan
Ayağında Varna’nın tozu
Yüreğinde ince bir sızı.
Mavi gözlerinde yanıp tutuşan
Hasretle kucaklayabilseydim
Seninle, bir daha.
Davullar çalsa, zurnalar söyleseydi
Bağrımıza bassaydık seni Nazım,
Yapardım mutluluğun resmini
Başında delikanlı şapkan,
Kolların sıvalı, kavgaya hazır
Bahriyeli adımlarla düşüp yola
Gidebilseydik meserret kahvesine,
İlk karşılaştığımız yere
Ve bir acı kahvemi içseydin.
Anlatsaydık
O günlerden, geçmişten, gelecekten,
Ne, günler biterdi,
Ne geceler…
Dinerdi tüm acılar seninle
Bir düş olurdu ayrılığımız,
Anılarda kalan.
Ve dolaşsaydık Türkiye’yi
Bir baştan bir başa.
Yattığımız yerler müze olmuş,
Sürgün şehirler cennet.
Hasretle kucaklayabilseydim
Seninle, bir daha.
Davullar çalsa, zurnalar söyleseydi
Bağrımıza bassaydık seni Nazım,
Yapardım mutluluğun resmini
Başında delikanlı şapkan,
Kolların sıvalı, kavgaya hazır
Bahriyeli adımlarla düşüp yola
Gidebilseydik meserret kahvesine,
İlk karşılaştığımız yere
Ve bir acı kahvemi içseydin.
Anlatsaydık
O günlerden, geçmişten, gelecekten,
Ne, günler biterdi,
Ne geceler…
Dinerdi tüm acılar seninle
Bir düş olurdu ayrılığımız,
Anılarda kalan.
Ve dolaşsaydık Türkiye’yi
Bir baştan bir başa.
Yattığımız yerler müze olmuş,
Sürgün şehirler cennet.
İşte o zaman Nazım,
Yapardım mutluluğun resmini
Buna da ne tual yeterdi;
Ne boya…
Yapardım mutluluğun resmini
Buna da ne tual yeterdi;
Ne boya…
02 Aralık 2019 günü yaşadığım bu mutlu
tablo ile Ankara’nın sokaklarında anın tadını çıkarıyordum. Ankara’nın en
kalabalık yerlerinden Sakarya Caddesi üzerinde
Ankara eski Valisi ve bir dönem Emniyet Genel Müdürlüğü görevinde
bulunan Saffet Arıkan Bedük ile uzaktan göz göze geldik.
Saffet Arıkan Bedük, 80’li yılların başında Özal Hükümeti
tarafından Başbakanlık Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğü görevine
atanmıştı. Bitlis kökenli olup, Siirt doğumluydu.
Bu makamda uzun süre görev yaptıktan
sonra Özal Hükümeti’nin kurulmasıyla bir süre Ankara Valiliği, Antalya Valiliği
görevlerinde bulunmuş, ardından da Emniyet Genel Müdürlüğü görevine
getirilmişti.
Başbakanlık Personel ve Prensipler Genel
Müdürlüğü görevinde bulunmuş olması nedeniyle mevzuat bilgisi ve donanımı yüksek
düzeydeydi. Bu avantajıyla Emniyet Genel Müdürlüğü’nün çözülemeyen bir çok
sorununu kısa sürede sonuçlandırmış camiada büyük bir saygınlık ve itibar
kazanmıştı.
Son dönemlerde Ankara’da Vali ve Kaymakamların üyesi olduğu “İdareciler
Derneği’nin Başkanlığını yürütüyor. Bu Derneğe de bazı yenilikler getirdiği
biliniyor.
Kısa Kıssa Öyküler III kitabımda
yer alan “Hasan Celal Güzel” başlıklı bölümde adı sıklıkla geçiyordu.
Bir gün “Anadolu Kulübü”nde karşılaştığımızda kendisine kitapta adından
bahsedeceğimi söylemiş, iznini almıştım.
Bu nedenle kitap çıktıktan sonra bizzat
kendisine götürerek, adının geçtiği bölümle ilgili görüşlerini, varsa
eleştirilerini belirtmesini rica etmiştim. Bu nedenle sonucu merakla
bekliyordum.
Beni gördüğünde gözlerinin içi parladı.
Birlikte olduğu guruptan ayrılarak hızla bana doğru ilerledi ve peş peşe
bana övgü dolu sözler sıraladı. Ben bir anlam veremedim ama, belli ki bir memnuniyetin sonucuydu. Ancak kitaptan
hiç söz etmiyordu. Bu durum da benim merakımı artırıyordu.
Konuşmama fırsat vermiyordu, araya
girerek “Kitabı Okudunuz mu?” diye sorabildim ancak. Yanıtı kısaydı, “Okudum”la
yetindi.
Bu yanıt benim için yeterli değildi
kuşkusuz, ikinci soruyu yönelttim, “Eleştiriniz yok mu?” gene kısa yanıtlayıp, ayrıldığı guruba
yetişmek için adımlarını hızlandırdı.
Uzaklaşırken geriye doğru şöyle
sesleniyordu: “Hayır, eleştiri yok, her şey çok güzel olmuş, eline sağlık,
sana sağlıklı günler diliyorum.”
02 Aralık 2019 günü başlangıcı ve
bitişiyle benim için özel, güzel ve mutlu bir gün olmuştu.