KURTULUŞ'UN 101. YILI
Ahlat, 29 Haziran 1915’te
Rus Çarlık Ordusu tarafından işgal edilmiş, 2 yıl 8 ay 21 gün işgal altında
kaldıktan sonra 21 Şubat 1918
tarihinde özgürlüğüne kavuşmuştu.
Ahlat'ta Genel Görünüş |
Kurtuluşun üzerinden 101 yıl geçmesine
karşın günümüze değin herhangi bir kutlama ya da anma töreni yapılmadı.
Ahlat Kültür Sanat ve Çevre Vakfı tarafından
bu konu birkaç kez gündeme getirilmiş olmasına karşın hiçbir kimsenin
kılı kıpırdamadı.
Oysa, koşullar artık eskisi gibi değil.
Her türlü maddi ve manevi desteği
yanında bulacak bir Ahlat’ımız var artık. Bundan övünç duymalıyız.
Bu güzel vatanı canları ve kanları
pahasına bize armağan eden atalarımıza borcumuz olduğunu unutmayalım.
Son yıllarda Ahlat’ın edindiği
kazanımlar, parlak bir geleceğinin olacağını göstermektedir. Geçmişinde olduğu
gibi gelecekte de yöresinin en parlak tarih, kültür ve turizm kenti olarak
dünyanın her yerinden buraya akacak insanlara nitelikli hizmetler sunacaktır.
Bu bakımdan yaz mevsiminden olduğu gibi
kış mevsiminden de azami ölçüde yaralanılması gerekmektedir.
Her yıl
Şubat ayının 21’inde Ahlat’ın şanına yakışır bir biçimde Kış Sporlarının ön
planda tutulacağı “Kurtuluş Şöleni”
adı altında çeşitli etkinlikler gerçekleştirmek suretiyle Atalarımıza olan
minnet ve şükran borcumuzu yerine getirmeliyiz...
ATATÜRK’ÜN ANKARA’YA GELİŞİ
Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı İmparatorluğu yenilmiş sayıldı. Osmanlı ve yandaşlarının düşmanları dört bir yandan yurdumuza saldırdılar. Osmanlı ve yurdumuz açısından oldukça ağır koşulları olan Sevr Antlaşmasına göre yurdumuzun düşmanlar tarafından bölünmesi kararlaştırıldı.
Urfa, Antep, Maraş, Adana, Antalya ve Osmanlı Devleti’nin merkezi olan İstanbul işgal kuvvetlerince işgal edildi. Yunanlılar 15 Mayıs 1919’da İzmir’e girdiler. Bu işgallerde Yunanlılar çok sayıda Türkü şehit etmişlerdir. Yaşayanlara da akla gelmeyecek kötülükler yapılmıştır.
Atatürk |
Yurdumuzu içinde bulunduğu bu durumdan kurtarmak ve halkla el ele vererek bir Kurtuluş Savaşı başlatmak için Ulu Önder Atatürk 19 Mayıs 1919’da Samsun’a geldi. Halk tarafından büyük bir coşkuyla karşılanan Mustafa Kemal Atatürk, 12 Haziran 1919’da Amasya’ya geldi. Burada alınan kararlar 22 Haziran 1919 tarihinde Amasya Genelgesi olarak yayınlandı.
Daha sonra Erzurum’a geçen Ulu Önder, 23 Temmuz 1919’da Erzurum Kongresini, 4 Eylül 1919’da da Sivas Kongresini topladı.
Bu kongrelerde milli iradeye dayalı hükümet kurulması ilk hedef olarak belirlendi. Tüm illere telgraflar çekilerek halkın kendi adına karar verecek temsilcileri seçmesi istendi. Seçilen temsilcilerin toplanacağı bir yer gerekliydi.
Ankaralılar Atatürk’ü ve temsil heyetine seçilenleri Ankara’ya davet ettiler.
Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nın en iyi Ankara’dan yönetileceği inancındaydı. Çünkü Ankara, Yurdumuzun tam ortasında ve cephelere de eşit uyaklıktaydı. Tüm illerde haberleşme ve ulaşım olanakları mevcut değildi. Bu düşüncelerle Atatürk ve temsil heyetinin üyeleri 27 Aralık 1919’da saat 14.00’de Dikmen sırtlarında Ankara’ya geldiler.
Ankara ve çevresinin tüm haltı Atatürk’ü ve Temsil Heyeti Üyelerini büyük sevgi ve sevinç gösterileri ile karşıladılar. Davullar çalındı, oyunlar oynandı, Seğnemler çeşitli gösteriler çeşitli gösteriler yaparak günün anlamını derinleştirdiler.
Bu anlamlı karşılama Atatürk’ü çok duygulandırmıştı. Tüm karşılayanlara teşekkür ederek Ülkemizin içinde bulunduğu durumu ve bu durumdan nasıl kurtulacağımızı belirten bir konuşma yaptı.
Atatürk’ün Ankara’ya gelişi, Kurtuluş Savaşı dönemindeki en önemli olaylardan biriydi. Çünkü Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kuruluşu, Türk Ordusunun kurulup hazırlanması çalışmaları Ankara’da yapıldı. Ankara Milli Mücadele’nin merkezi haline geldi.
Her 27 Aralık günü Ankaralılar bayram yapar, şehir baştan başa bayraklarla süslenir, Atatürk Koşusu coşkusu yaşanır…
PAKİSTAN BAŞBAKANI
ANITKABİR DEFTERİNE NE YAZDI?
“20. yüzyılın en büyük devlet adamlarından biri ve vizyoner lideri Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e saygı göstermek için burada bulunmak benim için büyük bir onur meselesi.
Türk Milletine en zorlu zamanlardan birinde liderlik ederek, dünyadaki sömürgecilik geleneğine direnen herkes için bir ilham kaynağı olan Türkler’in ve dünya tarihinin gidişatını değiştirdi.
Cesaret, güç, esneklik, hoşgörü ve bilgeliğin özü idi. Pakistan'ın kurucusu Quide Azam Muhammed Ali Jinnah, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü şimdiye kadar yaşayan en büyük adamlardan biri olarak nitelendirdi.
Hükümet ve Pakistan halkı adına Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e en büyük hayranlığımı ve saygımı iletmek isterim. Türk Milleti’nin bağımsızlığı ve birliği konusundaki şanlı mücadelesi ve liderliği, tarihin yıllıklarında sonsuza dek altın bir bölüm olarak kalacaktır.”
İmran HAN
Pakistan Başbakanı
ERKAN KALENDER’İN
ARDINDAN
Hikmet Cavit ERDOĞAN-Sayıştay 8.Daire Başkanı
(Eski Mülki İdare Amiri)
“Her Nefis Ölümü tadacaktır” Ayeti karşısında
şüphesiz denecek bir şey yok.
Her ölüm erkendir. Ama kabul edelim ki
Erkan’ın ölümü gerçekten çok erken oldu. Allah başta annesi, babası, eşi ve
çocuğu olmak üzere tüm yakınlarına ve sevenlerine sabır versin, dayanma gücü
versin.
Erkan Mülki İdare Amirliğine başlamadan önce tanıdığım bir
hemşerim idi. Hafızamı yokladığımda, nasıl ve kimin referansı ile bana
geldiğini hatırlamıyorum. Sadece Ercişli
olmam sebebiyle mi bana gelmişti?
İşin doğrusu bilemiyorum. Ama hangi vesile ile olursa olsun iyi ki
tanımışım sevgili Erkan’ı.
Mesleğe girişinde Mülkiye Teftiş Kurulu
Başkan Yardımcılığı görevinde olmamın sağladığı avantajla karınca kararınca bir
katkım olduğunu düşünüyorum. Tabi ki bir şeyin tahakkuk etmesini tek bir sebebe
dayandırmak yanlış olur. Başta kendisinde taşıdığı hasletleri olmak üzere
birçok bildiğiniz ve bilmediğiniz etkenler bir araya gelir ve sonuca ulaşılır.
Her meslekte olduğu gibi Mülki İdare
mesleğinde de referans olduğunuz kişiyi başarıları ile başarısızlıkları ile
sürekli takip edersiniz. Başarıları ile gururlanır, başarısızlıkları ile
üzülürsünüz.
Bu çerçevede Erkan’la hukukumuz hep canlı
kalmıştır. Rahmetlinin hiçbir olumsuzluğuna rastlamadım. İlk günkü
mütevaziliği, efendiliği, gayreti, görev
aşkı ve heyecanı ile dop dolu gördüm
onu. Görev yaptığı yerlerden takıldığı, tereddüt ettiği bir hususa
rastladığında çekinmeden arar fikirlerime başvururdu.
Görüşlerimin bana, ama kararın kendisine
ait olduğu uyarısı ile vedalaşırdık. Birçok sosyal ve ekonomik imkânlı gelişmiş ilçelere gitme arzusunu asla ve asla
paylaşmadı, şikayet etmedi. Tayin edildiği hizmete muhtaç ilçelere “niye ben” demeden; demek ki burada
bana ihtiyaç varmış diyerek koşa koşa gitti. Kimsesizlerin kimsesi oldu.
Kaza yaptığını 8 Aralık 2018 de
İstanbul’da internet haberlerinden saat 11.00 sularında öğrendim. Cenazenin
nereden ve ne zaman kaldırılacağına ilişkin bilgi almaya çalışırken, Türk
İdareciler Derneğinin “Erkan
Kalender’in elim bir trafik
kazasında vefat ettiğini cenazesinin öğlen
namazını müteakiben Kocatepe Camiinden kaldırılacağı”na ilişkin mesajı da 8
Aralık 2018 saat 16:31 de öğrendim.
Son yolculuğuna katılamayacağım
netleşmişti. Geriye iletişim için sadece
Babasının telefonu vardı. Olayın sıcaklığı ve yoğunluğu geçsin diye beklerken.
Babasına ne diyeceğimi düşündüm. Öyle ya bir dostumuzun yakını, anası, babası vefat ettiğinde ona acısını
paylaşırken biraz da dinmesi amacıyla “Allah
sana evlat acısı tattırmasın” temennisinde bulunuruz. Ahlat Gazetesi’nden adını öğrendiğim Sait amcaya ne diyecektim?
İşte sözün bittiği yer. Evlat acısı gibi bir acı olabilir mi?
Evet, gerçekten Sait amcaya, daha bir
haftalık sevgili eşine, Allah’tan sabır diliyorum. Ahlatlı hemşerilerine,
sevenlerine Başsağlığı diliyorum. Ahlat ve ailesi kadar Mülki İdare mesleği
için de büyük bir kayıp olmuştur.
Nurlar içinde yat.
Ruhun Şad,
Mekanın Cennet Olsun.
14 ŞUBAT
SEVGİLİLER GÜNÜ
Sevgililer Günü, nereden çıktığına dair
tam olarak bir dayanağa sahip olmasa da her yıl 14 Şubat tarihinde kutlanmaya
devam ediyor. Yüz yıllar önce kutlanmaya başlanan ve kökeni Roma'ya kadar devam
eden Sevgililer Günü, her yıl şubat ayının 14’ünde bir ritüel halinde gerçekleştirilmeye devam
edilmektedir.
Sevgililer
Gününüz Kutlu Olsun…
İNGİLİZİN AHLAT
AŞKI… geçen sayının devamı….
Kendi muhitlerine de derin bir ilgi
göstermektedirler.“Köylüye gelince, her Türk köylüsüyle karşılaştığım zaman
asil bir “dük”le buluşmuşum gibi bir his duyuyorum. Vakarlı, nazik, misafirperver,
olgun insanlar…
Türk misafirperverliğinin en iyi
ananeleriyle hala yaşadığını belirttiler.
Van’a bayıldık. Her cihetle çok canlı ve
uyanık bir yer. Yarın bir fikir merkezi haline geleceğine şüphe yok. Van
Denizi’nin sahilleri bir cennettir. Sakın yazarken “Van Gölü” demeyiniz. Vanlılar
kızarlar. Mutlaka deniz demeli. Van Denizi insana cidden deniz keyfi veriyor.
Hele bunun sahilinde Ahlat diye bir yer var ki dünya yüzünde bu kadar dolaştım
bu derece güzel bir yer görmedim. Kocam karar verdi: Ahlat’ta küçük bir köşk
yaptıracak, her sene tatilimizi orada geçirmeye ve avlanmaya gideceğiz.
Ahlat’ın civarı avcılık bakımından bir cennettir. Bununla beraber nadir cins
kuşları ve hayvanları korumak maksadıyla burada Amerikalıların Yellowstone
Parkına benzer teşkilatlı bir Türk Milli Parkı yapılsa pek iyi olacak.
Bitlis’te bayıldığım yerlerden biridir.
Yalnız Bitlis’i ziyaret için bile Şarka gitmek zahmetine değer, dağlar kayalar
arasında çok güzel bir şehir.
Şarki Anadolu ve bilhassa Van denizi
sahillerinde dolaşmak bana İskoçya’nın
göl sahasında dolaşmak tesirini yaptı. Transit yolu üzerinde dolaştığımız zaman
küçük fakat temiz ve rahat oteller ve mükemmel yemekler bulduk.
Sizden yalnız bir şikayetim var; bu kadar
güzel bir memleketiniz olduğunu neden herkesten gizliyorsunuz? Seyyahların
güzel şeyleri bizzat keşfedip sürpriz ve zevk duymaları için mi?..”
O dönemin önemli yazarlarından İsmail
Habip Sevük 2 Ekim 1946 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde yazmış olduğu bir
yazıda Ahlat için bakınız neler söylüyor:
“… Bütün bu bir ülkelik havzanın merkezi
olan Ahlat’a bak: Süphan’ın Cenup eteğiyle gölün Şimal kıyısındaki bu merkez az
vakitte o kadar fazla büyüdü ki, orta zamanın Kahire, Bağdat, Rey, Semerkant
gibi ön safta gelen en kalabalık bir mamuresi oluvermişti. Bugün bile dokuz
asrın ötesinden kalan harabelerinin boyu iki saat tutuyor. XI, asrın üçüncü çeyreği
sonundaki o mucizeler mucizesi Malazgirt cengini işte havzadaki bu Türk
keşafeti yaptı.
Bu cenkten birkaç yıl sonra Türk
süvarileri Üsküdar önünde görüldüler, Anadolu’nun tapusunu veren Van
Havzasıdır. Anadolu ile beraber, dokuz asırlık İmparatorluğu veren havza. Selçuk
ve Osmanlı diye ayrı iki devlet adı taşımasına rağmen
hakikatte
o İmparatorluk tarihin sinesinde Türk milletinin yekpare bir eseri olarak yükselir.”
Doğu Anadolu’nun üniversite muhiti ile
temas ve istifadesinden, birkaç seneden beri yer yer yapılan “Üniversite
Haftası”nın da yardımı olmuştur.
Sayın İnönü bu haftalar münasebetiyle
“..ilmi halka ve onun ileri tabakalarına ulaştırıp sindiren bu teşebbüsler,
kıymetli hizmetlerdir.” buyurmuşlardı.
Bazı Avrupa memleketlerinde öteden beri
mevcut olup ta bizde ilk defa 1940 yılında kurularak birinci denemesi
Erzurum’da yapılan bu “Üniversite Haftası” an’anesinin memleket içindeki tesir
ve faydalarının çok önemli ve zengin olduğuna, bu hareket ve temasların bütün
memleket halkı üzerindeki fikri ve derin akislerinin kuvvetli bulunduğuna şüphe
edilemez. Bundan sonra Elazığ ve Diyarbakır’da yapılan “Üniversite Haftaları”
da halk arasında büyük alaka uyandırmıştır. Bu cümleden olarak 7 Ağustos 1944
tarihinde Van’da açılıp altı gün süren “Beşinci Üniversite Haftası” Vanlılar ve
civar halkı büyük bir dikkat ve alaka ile takip ettiler.
Hafta münasebetiyle muhtelif
profesörlerimiz tarafından verilen kıymetli konferansları Muş, Bitlis, Hakkari,
Ahlat, Karaköse, Doğu Beyazıt, Bingöl ve yakınlarından koşup gelen birçok
kimseler dinlediler. Konferansçılar burada kendilerini enterese eden
muhataplarla karşılaştılar. Halkın bu haftaya ve İstanbul Üniversitesi heyetine
karşı gösterdiği derin sevgi ve nezaketten dolayı heyetin başkanı Dr.Tevfik
Sağlam saygı ve şükranlarla mukabelede bulundu. Vanlılar Doğu Üniversitesi
meselesini bu heyetle bir hak sahibi inanç ve isteğiyle konuştular. Gerek bu
konuşmaları ve gerekse bu hafta münasebetiyle vaki ihtisaslarını Dr.Tevfik
Sağlam 17 Ağustos 1944 tarihli Vatan Gazetesi’nde şu cümlelerle hülasa
etmektedir.
“Van kültürlü bir muhittir. Kibar ruhlu
bir halkı vardır. Terakkiyi kendine sindirmiş, konferanslara merakla geldiler
ve çok alaka gösterdiler. Şarkta bir üniversitenin açılmasını bir zaruret
görüyorum. Ve teşebbüsün geç kalmayacağını umuyorum. Bir vakitler
üniversiteleri diye Van’dan bahsedilmişti. Vanlılar bunu müktesep bir hak
sayıyorlar ve hatırlatıyorlar.
Bu şehrin gençliğinde ümit verici
kalkınma istidatları gördük. Şark taraflarının geri kalışı sırf uzaklık
yüzündendir. Terakki hareketlerine karşı hiçbir mukavemet yoktur. Buralara
fırsat ve imkan verilirse pek çabuk kalkınacaktır. Halk bilgiye ve gelişmeye o
kadar teşnedir ki kendilerine uzatılan ruhi gıdayı adeta kuru toprağın suyu
emmesi gibi iştiha ile emiyor…
“Konu ile ilgili bir başka tetkik
neticesinde Van Gölü İşletmesiyle Doğu Demiryolu devam edecek…