11 Şubat 2019 Pazartesi

AHLAT GAZETESİ, AHLAT KÜLTÜR SANAT VE ÇEVRE VAKFI, İlhami NALBANTOĞLU


        AHLAT GAZETESİ 

ISSN 1306-4908      AHLAT  KÜLTÜR  SANAT VE ÇEVRE VAKFI’NIN YAYIN  ORGANIDIR      YAYIN NO. 4201

 

 

                  KURTULUŞ'UN 101. YILI
   Ahlat, 29 Haziran 1915’te Rus Çarlık Ordusu tarafından işgal edilmiş, 2 yıl 8 ay 21 gün  işgal altında
Ahlat'ta Genel Görünüş
kaldıktan sonra 21 Şubat 1918 tarihinde özgürlüğüne kavuşmuştu.
      Kurtuluşun üzerinden 101 yıl geçmesine karşın günümüze değin herhangi bir kutlama ya da anma töreni yapılmadı.
      Ahlat Kültür Sanat ve Çevre Vakfı  tarafından  bu konu birkaç kez gündeme  getirilmiş olmasına karşın hiçbir kimsenin kılı kıpırdamadı.
      Oysa, koşullar artık eskisi gibi değil. Her türlü maddi  ve manevi desteği yanında bulacak bir Ahlat’ımız var artık. Bundan övünç duymalıyız.
      Bu güzel vatanı canları ve kanları pahasına bize armağan eden atalarımıza borcumuz olduğunu unutmayalım.
      Son yıllarda Ahlat’ın edindiği kazanımlar, parlak bir geleceğinin olacağını göstermektedir. Geçmişinde olduğu gibi gelecekte de yöresinin en parlak tarih, kültür ve turizm kenti olarak dünyanın her yerinden buraya akacak insanlara nitelikli hizmetler sunacaktır.
      Bu bakımdan yaz mevsiminden olduğu gibi kış mevsiminden de azami ölçüde yaralanılması gerekmektedir.
      Her yıl Şubat ayının 21’inde Ahlat’ın şanına yakışır bir biçimde Kış Sporlarının ön planda tutulacağı “Kurtuluş Şöleni” adı altında çeşitli etkinlikler gerçekleştirmek suretiyle Atalarımıza olan minnet ve şükran borcumuzu yerine getirmeliyiz...
 
       ATATÜRK’ÜN ANKARA’YA GELİŞİ 
      Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı İmparatorluğu yenilmiş sayıldı. Osmanlı ve yandaşlarının düşmanları dört bir yandan yurdumuza saldırdılar. Osmanlı ve yurdumuz açısından oldukça ağır koşulları olan Sevr Antlaşmasına göre yurdumuzun düşmanlar tarafından bölünmesi kararlaştırıldı.
     
Atatürk
Urfa, Antep, Maraş, Adana, Antalya ve Osmanlı Devleti’nin merkezi olan İstanbul işgal kuvvetlerince işgal edildi. Yunanlılar 15 Mayıs 1919’da İzmir’e girdiler. Bu işgallerde Yunanlılar çok sayıda Türkü şehit etmişlerdir. Yaşayanlara da akla gelmeyecek kötülükler yapılmıştır.
      Yurdumuzu içinde bulunduğu bu durumdan kurtarmak ve halkla el ele vererek bir Kurtuluş Savaşı başlatmak için Ulu Önder Atatürk 19 Mayıs 1919’da Samsun’a geldi. Halk tarafından büyük bir coşkuyla karşılanan Mustafa Kemal Atatürk, 12 Haziran 1919’da Amasya’ya geldi. Burada alınan kararlar 22 Haziran 1919 tarihinde Amasya Genelgesi olarak yayınlandı.
      Daha sonra Erzurum’a geçen Ulu Önder, 23 Temmuz 1919’da Erzurum Kongresini, 4 Eylül 1919’da da Sivas Kongresini topladı.
      Bu kongrelerde milli iradeye dayalı hükümet kurulması ilk hedef olarak belirlendi. Tüm illere telgraflar çekilerek halkın kendi adına karar verecek temsilcileri seçmesi istendi. Seçilen temsilcilerin toplanacağı bir yer gerekliydi.
      Ankaralılar Atatürk’ü ve temsil heyetine seçilenleri Ankara’ya davet ettiler.
      Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nın en iyi Ankara’dan yönetileceği inancındaydı. Çünkü Ankara, Yurdumuzun tam ortasında ve cephelere de eşit uyaklıktaydı. Tüm illerde haberleşme ve ulaşım olanakları mevcut değildi. Bu düşüncelerle Atatürk ve temsil  heyetinin üyeleri 27 Aralık 1919’da saat 14.00’de Dikmen sırtlarında Ankara’ya geldiler.
      Ankara ve çevresinin tüm haltı Atatürk’ü ve Temsil Heyeti Üyelerini büyük sevgi ve sevinç gösterileri ile karşıladılar. Davullar çalındı, oyunlar oynandı, Seğnemler çeşitli gösteriler çeşitli gösteriler yaparak günün anlamını derinleştirdiler.
      Bu anlamlı karşılama Atatürk’ü çok duygulandırmıştı. Tüm karşılayanlara teşekkür ederek Ülkemizin içinde bulunduğu durumu ve bu durumdan nasıl kurtulacağımızı belirten bir konuşma yaptı.
      Atatürk’ün Ankara’ya gelişi, Kurtuluş Savaşı dönemindeki en önemli olaylardan biriydi. Çünkü Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kuruluşu, Türk Ordusunun kurulup hazırlanması çalışmaları Ankara’da yapıldı. Ankara Milli Mücadele’nin merkezi haline geldi.
      Her 27 Aralık günü Ankaralılar bayram yapar, şehir baştan başa bayraklarla süslenir, Atatürk Koşusu coşkusu yaşanır…
 

PAKİSTAN BAŞBAKANI
ANITKABİR DEFTERİNE NE YAZDI?
      “20. yüzyılın en büyük devlet adamlarından biri ve vizyoner lideri Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e saygı göstermek için burada bulunmak benim için büyük bir onur meselesi.
      Türk Milletine en zorlu zamanlardan birinde liderlik ederek, dünyadaki sömürgecilik geleneğine direnen herkes için bir ilham kaynağı olan Türkler’in ve dünya tarihinin gidişatını değiştirdi.
      Cesaret, güç, esneklik, hoşgörü ve bilgeliğin özü idi. Pakistan'ın kurucusu Quide Azam Muhammed Ali Jinnah, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü şimdiye kadar yaşayan en büyük adamlardan biri olarak nitelendirdi.
      Hükümet ve Pakistan halkı adına Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e en büyük hayranlığımı ve saygımı iletmek isterim. Türk Milleti’nin bağımsızlığı ve birliği konusundaki şanlı mücadelesi ve liderliği, tarihin yıllıklarında sonsuza dek altın bir bölüm olarak kalacaktır.”
                                                                                                                  İmran HAN
                                                                                                         Pakistan Başbakanı 
 

 

                            ERKAN KALENDER’İN
ARDINDAN
Hikmet Cavit ERDOĞAN-Sayıştay 8.Daire Başkanı
(Eski Mülki İdare Amiri)
      Her Nefis Ölümü tadacaktır” Ayeti karşısında  şüphesiz denecek bir şey yok.
      Her ölüm erkendir. Ama kabul edelim ki Erkan’ın ölümü gerçekten çok erken oldu. Allah başta annesi, babası, eşi ve çocuğu olmak üzere tüm yakınlarına ve sevenlerine sabır versin, dayanma gücü versin.
     Erkan Mülki İdare  Amirliğine başlamadan önce tanıdığım bir hemşerim idi. Hafızamı yokladığımda, nasıl ve kimin referansı ile bana geldiğini hatırlamıyorum. Sadece Ercişli  olmam  sebebiyle mi bana gelmişti? İşin doğrusu bilemiyorum. Ama hangi vesile ile olursa olsun  iyi ki  tanımışım sevgili Erkan’ı.
      Mesleğe girişinde Mülkiye Teftiş Kurulu Başkan Yardımcılığı görevinde olmamın sağladığı avantajla karınca kararınca bir katkım olduğunu düşünüyorum. Tabi ki bir şeyin tahakkuk etmesini tek bir sebebe dayandırmak yanlış olur. Başta kendisinde taşıdığı hasletleri olmak üzere birçok bildiğiniz ve bilmediğiniz etkenler bir araya gelir ve sonuca ulaşılır.
      Her meslekte olduğu gibi Mülki İdare mesleğinde de referans olduğunuz kişiyi başarıları ile başarısızlıkları ile sürekli takip edersiniz. Başarıları ile gururlanır, başarısızlıkları ile üzülürsünüz. 
      Bu çerçevede Erkan’la hukukumuz hep canlı kalmıştır. Rahmetlinin hiçbir olumsuzluğuna rastlamadım. İlk günkü mütevaziliği, efendiliği,  gayreti, görev aşkı ve heyecanı ile  dop dolu gördüm onu. Görev yaptığı yerlerden takıldığı, tereddüt ettiği bir hususa rastladığında çekinmeden arar fikirlerime başvururdu. 
      Görüşlerimin bana, ama kararın kendisine ait olduğu uyarısı ile vedalaşırdık. Birçok sosyal ve ekonomik  imkânlı gelişmiş  ilçelere gitme arzusunu asla ve asla paylaşmadı, şikayet etmedi. Tayin edildiği hizmete muhtaç ilçelere “niye ben” demeden; demek ki burada bana ihtiyaç varmış  diyerek  koşa koşa gitti. Kimsesizlerin kimsesi oldu.
      Kaza yaptığını 8 Aralık 2018 de İstanbul’da internet haberlerinden saat 11.00 sularında öğrendim. Cenazenin nereden ve ne zaman kaldırılacağına ilişkin bilgi almaya çalışırken, Türk İdareciler Derneğinin “Erkan Kalender’in   elim bir trafik kazasında  vefat ettiğini cenazesinin öğlen namazını müteakiben Kocatepe Camiinden kaldırılacağı”na ilişkin mesajı da 8 Aralık 2018 saat 16:31  de öğrendim.
      Son yolculuğuna katılamayacağım netleşmişti. Geriye iletişim için  sadece Babasının telefonu vardı. Olayın sıcaklığı ve yoğunluğu geçsin diye beklerken. Babasına ne diyeceğimi düşündüm. Öyle ya bir dostumuzun yakını, anası,  babası vefat ettiğinde ona acısını paylaşırken biraz da dinmesi amacıyla “Allah sana evlat acısı tattırmasın” temennisinde bulunuruz. Ahlat Gazetesi’nden adını öğrendiğim Sait amcaya ne  diyecektim?  İşte sözün bittiği yer. Evlat acısı gibi bir acı olabilir mi?
      Evet, gerçekten Sait amcaya, daha bir haftalık sevgili eşine, Allah’tan sabır diliyorum. Ahlatlı hemşerilerine, sevenlerine Başsağlığı diliyorum. Ahlat ve ailesi kadar Mülki İdare mesleği için de büyük bir kayıp olmuştur.
      Nurlar içinde yat. 
      Ruhun Şad, Mekanın  Cennet  Olsun.
 
14 ŞUBAT
SEVGİLİLER GÜNÜ
      Sevgililer Günü, nereden çıktığına dair tam olarak bir dayanağa sahip olmasa da her yıl 14 Şubat tarihinde kutlanmaya devam ediyor. Yüz yıllar önce kutlanmaya başlanan ve kökeni Roma'ya kadar devam eden Sevgililer Günü, her yıl şubat ayının 14’ünde  bir ritüel halinde gerçekleştirilmeye devam edilmektedir.
      Sevgililer Gününüz Kutlu Olsun…
                                                                        



                           İNGİLİZİN AHLAT AŞKI…   geçen sayının devamı….
      Kendi muhitlerine de derin bir ilgi göstermektedirler.“Köylüye gelince, her Türk köylüsüyle karşılaştığım zaman asil bir “dük”le buluşmuşum gibi bir his duyuyorum. Vakarlı, nazik, misafirperver, olgun insanlar…
      Türk misafirperverliğinin en iyi ananeleriyle hala yaşadığını belirttiler.
      Van’a bayıldık. Her cihetle çok canlı ve uyanık bir yer. Yarın bir fikir merkezi haline geleceğine şüphe yok. Van Denizi’nin sahilleri bir cennettir. Sakın yazarken “Van Gölü” demeyiniz. Vanlılar kızarlar. Mutlaka deniz demeli. Van Denizi insana cidden deniz keyfi veriyor. Hele bunun sahilinde Ahlat diye bir yer var ki dünya yüzünde bu kadar dolaştım bu derece güzel bir yer görmedim. Kocam karar verdi: Ahlat’ta küçük bir köşk yaptıracak, her sene tatilimizi orada geçirmeye ve avlanmaya gideceğiz. Ahlat’ın civarı avcılık bakımından bir cennettir. Bununla beraber nadir cins kuşları ve hayvanları korumak maksadıyla burada Amerikalıların Yellowstone Parkına benzer teşkilatlı bir Türk Milli Parkı yapılsa pek iyi olacak.
      Bitlis’te bayıldığım yerlerden biridir. Yalnız Bitlis’i ziyaret için bile Şarka gitmek zahmetine değer, dağlar kayalar arasında çok güzel bir şehir.
      Şarki Anadolu ve bilhassa Van denizi sahillerinde  dolaşmak bana İskoçya’nın göl sahasında dolaşmak tesirini yaptı. Transit yolu üzerinde dolaştığımız zaman küçük fakat temiz ve rahat oteller ve mükemmel yemekler bulduk.
      Sizden yalnız bir şikayetim var; bu kadar güzel bir memleketiniz olduğunu neden herkesten gizliyorsunuz? Seyyahların güzel şeyleri bizzat keşfedip sürpriz ve zevk duymaları için mi?..”
      O dönemin önemli yazarlarından İsmail Habip Sevük 2 Ekim 1946 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde yazmış olduğu bir yazıda Ahlat için bakınız neler söylüyor:
      “… Bütün bu bir ülkelik havzanın merkezi olan Ahlat’a bak: Süphan’ın Cenup eteğiyle gölün Şimal kıyısındaki bu merkez az vakitte o kadar fazla büyüdü ki, orta zamanın Kahire, Bağdat, Rey, Semerkant gibi ön safta gelen en kalabalık bir mamuresi oluvermişti. Bugün bile dokuz asrın ötesinden kalan harabelerinin boyu iki saat tutuyor. XI, asrın üçüncü çeyreği sonundaki o mucizeler mucizesi Malazgirt cengini işte havzadaki bu Türk keşafeti yaptı.
      Bu cenkten birkaç yıl sonra Türk süvarileri Üsküdar önünde görüldüler, Anadolu’nun tapusunu veren Van Havzasıdır. Anadolu ile beraber, dokuz asırlık İmparatorluğu veren havza. Selçuk ve Osmanlı diye ayrı iki devlet adı taşımasına rağmen
hakikatte o İmparatorluk tarihin sinesinde Türk milletinin yekpare bir eseri olarak yükselir.”
      Doğu Anadolu’nun üniversite muhiti ile temas ve istifadesinden, birkaç seneden beri yer yer yapılan “Üniversite Haftası”nın da yardımı olmuştur.
      Sayın İnönü bu haftalar münasebetiyle “..ilmi halka ve onun ileri tabakalarına ulaştırıp sindiren bu teşebbüsler, kıymetli hizmetlerdir.” buyurmuşlardı.
      Bazı Avrupa memleketlerinde öteden beri mevcut olup ta bizde ilk defa 1940 yılında kurularak birinci denemesi Erzurum’da yapılan bu “Üniversite Haftası” an’anesinin memleket içindeki tesir ve faydalarının çok önemli ve zengin olduğuna, bu hareket ve temasların bütün memleket halkı üzerindeki fikri ve derin akislerinin kuvvetli bulunduğuna şüphe edilemez. Bundan sonra Elazığ ve Diyarbakır’da yapılan “Üniversite Haftaları” da halk arasında büyük alaka uyandırmıştır. Bu cümleden olarak 7 Ağustos 1944 tarihinde Van’da açılıp altı gün süren “Beşinci Üniversite Haftası” Vanlılar ve civar halkı büyük bir dikkat ve alaka ile takip ettiler.
      Hafta münasebetiyle muhtelif profesörlerimiz tarafından verilen kıymetli konferansları Muş, Bitlis, Hakkari, Ahlat, Karaköse, Doğu Beyazıt, Bingöl ve yakınlarından koşup gelen birçok kimseler dinlediler. Konferansçılar burada kendilerini enterese eden muhataplarla karşılaştılar. Halkın bu haftaya ve İstanbul Üniversitesi heyetine karşı gösterdiği derin sevgi ve nezaketten dolayı heyetin başkanı Dr.Tevfik Sağlam saygı ve şükranlarla mukabelede bulundu. Vanlılar Doğu Üniversitesi meselesini bu heyetle bir hak sahibi inanç ve isteğiyle konuştular. Gerek bu konuşmaları ve gerekse bu hafta münasebetiyle vaki ihtisaslarını Dr.Tevfik Sağlam 17 Ağustos 1944 tarihli Vatan Gazetesi’nde şu cümlelerle hülasa etmektedir.
      “Van kültürlü bir muhittir. Kibar ruhlu bir halkı vardır. Terakkiyi kendine sindirmiş, konferanslara merakla geldiler ve çok alaka gösterdiler. Şarkta bir üniversitenin açılmasını bir zaruret görüyorum. Ve teşebbüsün geç kalmayacağını umuyorum. Bir vakitler üniversiteleri diye Van’dan bahsedilmişti. Vanlılar bunu müktesep bir hak sayıyorlar ve hatırlatıyorlar.
      Bu şehrin gençliğinde ümit verici kalkınma istidatları gördük. Şark taraflarının geri kalışı sırf uzaklık yüzündendir. Terakki hareketlerine karşı hiçbir mukavemet yoktur. Buralara fırsat ve imkan verilirse pek çabuk kalkınacaktır. Halk bilgiye ve gelişmeye o kadar teşnedir ki kendilerine uzatılan ruhi gıdayı adeta kuru toprağın suyu emmesi gibi iştiha ile emiyor…
      “Konu ile ilgili bir başka tetkik neticesinde Van Gölü İşletmesiyle Doğu Demiryolu devam edecek…