29 Temmuz 2017 Cumartesi

"OTOBÜSTEKİ ŞAMPİYON", Türk Güreş Sporu’nda Greko-Roman Stilinde Dünya ölçeğinde zaferler kazandığını, adını altın harflerle Türk Spor Tarihi’ne yazdırmış olan, EFSANE ŞAMPİYON "TEVFİK KIŞ"

OTOBÜSTEKİ ŞAMPİYON
Tevfik Kış
Ankara’nın kimi semtlerinde akşamları yoğun bir kalabalık yaşanır. Günün yorgunluğunun etkisiyle insanlar bir an evvel evlerine gitmek, yorgunluklarını atabilmek için hemen hemen aynı saatlerde kendilerini sokağa atar, dolmuş ve otobüslere binebilmek için kalabalıklar oluştururlar.
Ben de hemen hemen her gün ofisimde çalışıp iyice yorulduktan sonra bir an evvel eve gitmek, yorgunluğumu atabilmek için otobüs durağının yolunu tutanlardanım. Kimi zaman durağa gittiğimde onu durakta beklerken görür, kimi zaman otobüse bindikten sonra onu bir koltukta otururken bulurdum.
O’nun bir şampiyon olduğunu ve Türkiye’yi bir dönem tüm Dünyaya tanıttığını, spor yaşamına nokta koyduktan sonra, bu alandaki diğer ünlüler gibi kendisine Ankara’nın en merkezi yerlerinden birinde bir kebapçı dükkanı açarak geçimini bu yolla sağladığını ve adının Tevfik Kış olduğunu, Türk Güreş Sporu’nda Greko-Roman Stilinde Dünya ölçeğinde zaferler kazandığını, adını altın harflerle Türk Spor Tarihi’ne yazdırmış olduğunu biliyordum sadece.
Zaman zaman Kızılay Karanfil Sokaktaki işyerinin önünden geçerken O’nu kimi zaman kasada müşterilerin hesaplarını alırken, kimi zaman da masalardan birinde oturup çalıştırdığı işyerinin kaliteli bir hizmet sunabilmesi için titizlikle her olanı biteni kontrol ettiğini görürdüm.
Her seferinde onun duruşunda, tavrında, davranışlarında bir asaletin, bir ciddiyetin, iş ahlakının, disiplinin varlığını gözler, içten içe bir saygı duyardım. Ne var ki o güne kadar ne onun işyerine adımımı atmış, ne de onunla bir merhaba diyebilme fırsatını yakalayabilmiştim.
O gün gene yoğun bir çalışmanın ardından bir an evvel eve gidip dinlenmek üzere ofisten çıkıp otobüs durağına doğru yürümeye başladım. Durağa yaklaştığımda, Büyük Şampiyonu durakta beklerken gördüm. Bu kez artık konuşmalıyım diye düşünerek usulca yanına yaklaştım.
“Merhaba Şampiyon” dediğimde hiç beklemediği bir hitap şekliyle karşılaştığını ve bakışlarından ve gözlerinin içini kaplayan ışıltıdan anlamak zor değildi. Bu beni cesaretlendirmişti, artık onunla rahatlıkla konuşabileceğim kanısına varmıştım. Bu fırsatı en iyi bir biçimde değerlendirmeliydim.
“Şampiyon, zaman zaman sizinle bu durakta, bazen de otobüsün içinde karşılaşıyoruz, her seferinde konuşmaya çalışıyorum ama bir türlü uygun bir ortamı yakalayamıyorum, bugün denk geldi, bir hatırınızı sorayım istedim.” deyince gözlerindeki ışıltıyla beraber yüzünü de ciddi bir gülümseme ve temkinli bir duruş kapladı.
“Buyur Şampiyon”
Teşekkür etti, daha sözünü bitiremeden Oran otobüsü tam önümüzde zınk diye durdu ve kapılarını açtı. O’na yol verdim, “Buyur Şampiyon” dedim otobüse bindi, kartını bastı boş bulunan iki kişilik koltuklardan birine yöneldi. Ben de arkasından kartımı basıp oturduğu koltuğu kimseye kaptırmamak için telaşla yanına oturdum. Derin bir nefes aldım, artık Şampiyonla ineceğimiz durağa varıncaya dek uzun soluklu bir sohbet yapabilecektik.
Oturduğumuz koltuğun yönü otobüsün arkasına doğruydu, bu yüzden yolcuların büyük bir çoğunluğu bizim konuştuklarımızı ya da konuşacaklarımızı merakla dinler pozisyonuna geçmişlerdi. Buna meydan vermemek adına ses tonumu en alçak frekansta tutarak heyecanlı bir giriş konuşması yapmaya başladım. Sözlerimin Şampiyonun ruhunu okşadığını beni dinlerken gösterdiği iyi bir dinleyici olduğu tavrından anlaşılıyordu. İlk sorumu sorma cesaretini almıştım ve sordum.
-Sayın Şampiyon sizi Karanfil Sokaktaki işyerinizin önünden geçerken görürdüm. Uzun bir süredir orasının kapandığını başka bir işyerinin açıldığını görüyorum, siz devrettiniz mi orayı?
“Hayır biz devretmedik, Ankara’da gıda üzerine hizmet veren bir işletme orayı satın aldı. Biz de çıkmak durumunda kaldık.”
Siz artık o işi yapmayı bıraktınız mı?
“Hayır orayı kapattıktan sonra Menekşe Sokakta küçük bir açtık orayı işletiyoruz.”
-Uzun yıllar oldu Güreş Sporunu bıraktınız, genç kuşaktan sizi tanımayanlar olabilir. Sizin başarılı spor yaşamınızdan kısa söz etmemize izin verir misiniz?
“Elbette buyurun”
Efendim, şöyle genel olarak sizin dönemizle günümüz güreş sporu arasında bir değerlendirme yapabilir misiniz?
“Bizim dönemimizde şartlar çok ağırdı, o ağır şartlara rağmen Dünya genelinde büyük başarılara imza attık. Şimdi de çok değerli sporcu kardeşlerimiz var. Ancak o dönemlerde güreş başka ülkeler tarafından pek fazla bilinmiyordu. Şimdi hemen hemen her ülke güreşe ilgi göstermeye başladı. Dünyadaki rakiplerimizin sayısı arttı.”
-Peki Efendim, son dönemlerde dünya çapında başarılı olan sporculara Devletimizin evler altınlar verdiği bunun da büyük bir teşvik unsuru olduğunu görüyoruz. Sizin zamanınızda böyle bir uygulama var mıydı?
“Yoktu tabi, o dönemlerde Devletimizin imkanları da günümüzdeki kadar değildi, o yüzden böyle büyük ödüller alamadık.
Tevfik Kış Bir Seramonide
Japonya’ya, Amerika’ya gittiğimiz zaman Memleketimiz ile gelişmiş ülkelerin arasındaki gelişmişlik farkını görüyor şaşırıyorduk. Tokyo ve NewYork kentlerini gördüğümüzde şaşkına dönmüştük. Türkiye günümüzde o dönemleri çok gerilerde bırakmış ve gelişmiş bir ülke olarak göğsümüzü kabartıyor. Böyle olunca biz de geçmişte bize verilemeyen bu başarı ödüllerinin bizlere de verilmesi için bazı başvurularımız oldu, bunların sonucunu bekliyoruz.
-Öyle mi, çok sevindim, inşallah siz de bu hakkı kazanırsınız.
“Teşekkür ederim.”
-Peki Efendim, ticari faaliyetleriniz dışında başka bir meşguliyetiniz var mı?
“Ben Olimpiyat Komitesi Üyesiyim. Periyodik toplantılarımız olur, tecrübe ve deneyimlerimle destek vermeye çalışıyorum.”
-Çok özür dilerim Efendim, sizin memleketinizin neresi olduğunu unuttum, bağışlayınız.
“Ben, 10 Ağustos 1934 Yılında Çorum’un Kargı İlçesine bağlı Pelitçik Köyünde doğdum. Gürbüz bir genç olduğum için Köyde gençler arasında güreş yapardık kazanırdım. Bu durum ilgililerin dikkatini çekmiş, gelen teklifler ve ailemin de isteğiyle 22 yaşımdayken ciddi olarak güreş sporuna başlamaya karar verdim. Sıkı bir disiplin ve çalışma sonucunda 3 yıl sonra peş peşe başarılara imza attım. Peki siz nerelisiniz?
-Ben Bitlisliyim Efendim, Tarihi Ahlat Kentinden.
“Ahlatı biliyorum, Türk Tarihi açısından önemli bir yere sahip. Ahlatlı bir tanıdığım vardı. Allah rahmet etsin genç yaşta aramızdan ayrıldı. Adı İlhami Baba, Tarım Bakanlığı Müsteşarı Mustafa Keten’in Özel Kalem Müdürü idi.”
-Efendim her ikisini de çok iyi tanıyorum. Yalnız İlhami Baba Adilcevazlıydı, Allah rahmet etsin, memleketine yararlı birisiydi. Efendim sizin sportif başarılarınızdan da biraz söz edebilir miyiz?
“Ben, 1956 Yılında Güreş sporuna başladıktan sonra 3 yıl kadar kendimi geliştirdim.
İlk olarak 1959 Yılında İstanbul’da yapılan Türkiye Greko-Romen Stilde 87 kiloda Balkan İkincisi oldum. Bu başarı beni tetikledi, daha fazla ilgi ve çaba göstermeye başladım. Daha sonra başarı ve galibiyetler gelmeye başladı.
1959 Yılında Lübnan’ın Beyrut kentinde Greko-Romen Stil 87 kiloda Akdeniz Oyunları Birincisi,
1960 Yılında Roma Olimpiyatlarında Greko-Romen Stilde 87 kiloda Birinci,
1961 Yılında Japonya’nın Yokohama kentinde Greko-Romen Stil 87 kiloda Dünya Dördüncüsü,
1962 Yılında Amerika Birleşik Devletlerinin Toledo Kentinde Greko-Romen Stilde 87 kiloda   Dünya Birincisi
1963 Yılında Finlandiya’nın Helsinki Kentinde Greko-Romen Stil 87 kiloda Dünya Birincisi,
1965 Yılında Finlandiya’nın Tampera Kentinde Greko-Romen Stilde 87 kiloda Dünya Dördüncüsü,
1966 Yılında Amerika Birleşik Devletlerinin Toledo Kentinde Greko-Romen Stilde 87 kiloda Dünya İkincisi,
1966 Yılında Federal Almanya’nın Essen Kentinde Greko-Romen Stilde 87 kiloda Avrupa Birincisi,
1967 Yılında Sovyetler Birliği’nin Minks Kentinde Greko-Romen Stilde 87 kiloda Avrupa Beşinciliğini kazanarak Ülkemin adını tüm Dünyaya duyurma şerefine nail oldum. 1968 Yılında güreşi bıraktım. Ardından Milli Takımda Antrenörlük, Güreş Federasyonunda çeşitli görevler aldım. Türk Güreş Vakfı’nın kurucu Üyeliğini yapmaktayım.”
Efendim, sizi yürekten kutlarım, demek oluyor ki siz 1959 Yılından 1967 Yılına kadar tam tamına aralıksız 8 yıl üst üste Ülkemizin adını tüm dünyaya duyurduğunuz gibi, Şanlı Türk Bayrağımızı Dünyanın her yerinde dalgalandırmak suretiyle Türkiye’nin reklamını yapmış gerçek bir kahramansınız.
“Sadece Vatanıma olan borcumu ödemeye çalıştığımı düşünüyorum.”
-Efendim, bir Kahraman karşısında olduğum ve onun başarılarını, ıslak gözlerim, kabaran göğsümle kendi ağzından dinlemek beni gerçekten çok onurlandırdı.

Dünyanın tanıdığı bu mütevazı Kahraman ineceği durağa gelmeden iznini isteyip ayrıldım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder